Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Devletlerin Tanınması: KKTC Örneği

Uluslararası tanınma, devletlerin kendi kaderlerini belirleyip ortaya çıkması ve bunun diğer devletlerce hukuki olarak tanınması olayıdır. Uluslararası hukuk kişisinin kendi dışında gelişen bu olguyu tek taraflı kabul etmesinin ardından devletlerin birbirini tanıması meselesi uluslararası hukuk kapsamında halen net yargılara oturtulmuş değildir ve karmaşıklığını devam ettirmektedir. Uluslararası hukuk tarafından tanınmanın kriterleri belirlenmiş olsa dahi bu karışıklık devam edecektir çünkü son karar her zaman egemen aktörlere aittir. Tanınmada karmaşıklıktan doğan zorluk tanımanın hukuki boyutuna paralel siyasi boyutunun da olmasıdır. Hatta siyasi yönün hukuki yönü geri planda bırakmasıdır.

Tanınma, söz konusu devletin belirli bir toprak parçası üzerinde hak iddialarını da kabul etmektir. Burada da devletlerin siyasi çıkarları devreye girdiğinden tanınmada hukukun yetkinliğinden ziyade devletlerin siyasal çıkarları karar alıcı niteliktedir. Bir devletinde başka bir devletin bir toprak üzerindeki hakimiyetinin uluslar arası rekabetin doğası gereği kolay olmayacaktır. Bu süreç elbette ki sancılı olacaktır hatta bazı durumlarda istenilen sonuç alınamayacaktır da. Devletlerin tanınması mevzusu özü itibari ile siyasi bir yargıdır fakat bu yargıya hukuksal bir kılıfta şarttır.

Uluslar arası arenada tanınmışlık sorununa verilebilecek en iyi örneklerden birisi de KKTC tanınma sorunudur. Kıbrıs sorununda adadaki Kıbrıslı Türkler ve Yunanlıların kendi haklarını tayin etmeleri üzerine çabalarından ve bunlar üzerine gelişen gelişmelere göz atacağız. KKTC tanınmışlığı ve bu durumun yarattığı sorunlarda incelenecektir. Uluslararası tanıma mevzusunda aktör olarak sadece devletlerden bahsetmeyiz. Tanınma esnasında uluslararası örgütler, asiler, muharipler, uluslar gibi gibi devlet dışı aktörler de müdahil olabilir.

KKTC Örneği

Türkiye’nin müdahalesi sonucunda Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu adanın kuzeyinde, Kıbrıslı Rumların çoğunluğu ise adanın güneyinde toplanmıştır. 2 Ağustos 1975 tarihindeki Viyana Antlaşması ile istemeleri halinde adanın güneyinde kalan Kıbrıslı Türklere adanın kuzeyine yerleşebilmesi, tam tersinin de gene istemeleri halinde Kıbrıslı Rumlar için geçerli olması kararlaştırılmıştır.

Kıbrıslı Türklerin toplumsal belleklerinde önemli bir yeri 1963-1974 seneleri arasındaki dönemde adadaki ortak yönetimden dışlanmaları, mevkilerinin gasp edilmesi ve yaşamlarının tehlikeye girmesi tutmaktadır. Kıbrıslı Rumlar için ise aynı etkiyi adayı fiilen ikiye bölen ve Kıbrıslı Rumların bir kısmının göçmen konumuna düşmesine yol açan Türkiye müdahalesi yaratmıştır. Türkiye’nin müdahalesinden önce de adada bir halkı oluşturan iki toplum oldukları kabul edilen Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar içinde çatışmalar vardır. Adada bir millet inşa edilememiş. Türkiye’nin müdahalesi adada yaşanan şiddetin son bulmasına yardımcı olmuştur; ancak uyuşmazlık farklı boyutlar kazanarak günümüze kadar devam etmektedir.

Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1975-1983 yılları arasında Kıbrıs Türkleri tarafından Kıbrıs adasında kurulmuş bir devlettir. 1974 tarihinde kurulan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’nin Meclisi 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin oy birliği ile kurulduğunu ilan etmiştir. KKTC’nin ilanından önce adada Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların bir araya gelmesi çabalarının sergilenmiştir. Meydana gelen görüşmelerde federasyon tezi üzerinde çalışmalar yapılmış; ancak bir çözüme ulaşılamamıştır. Bu durumun da etkisiyle 15 Kasım 1983’te KTFD parlamentosu oybirliğiyle KKTC’yi kurmuş, Rauf Raif Denktaş ise yeni devletin ilk cumhurbaşkanı olmuştur.

Döneminn Kıbrıslı Rum lideri Andros Kyprianou, Rauf Raif Denktaş ile görüşmelerinin bağımsızlık duyurusunun iptal edilmesinin ardından yine başlayabileceğini belirtmiştir. KKTC’nin duyurusuna karşın Kıbrıslı Rumlardan oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti devlet olarak, bu devletin de facto olarak bir tek adanın güneyini idare eden hükümeti ise adanın tümünü temsil eden hükümet olarak tanınmaya devam etmiştir. Kıbrıslı Türklerin ayrı bir devlet kurduğunu duyuru eden bağımsızlık bildirisinde, bu durumun iki eşit halkın kurdukları bir federasyonu engellemeyeceği, bağımsızlık duyurusunun bu şekilde bir federasyonun kurulabilmesi için lüzumlu şartların tamamlanmasını kolaylaştırabileceği inancıyla gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Bildiriye göre kalıcı bir çözüm için kararlı bir şekilde hareket edecek olan KKTC’nin başka bir devletle birleşmesi mevzusu bahis olmayacaktır. Bildiride Kıbrıslı Türklerin “iki halk” arasındaki tüm sorunların barışçı bir halde çözülmesi için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin gözetimi altında müzakerelerin yürütülmesini istediği belirtilmektedir.

KKTC’nin bağımsızlığına ilişkin olarak bir referanduma gidilmese de, bağımsızlık fikrini benimseyen siyasal partilerin meydana gelen seçimlerde devasa yükseklikte oy alması ve KKTC anayasasının referandum ile kabul edilmesinin, bağımsızlık ilanını meşru kıldığı görüşü ileri sürülmektedir. KKTC Kıbrıslı Türklerle Rumların arasında yaşananlara karşı oluşan tepkinin bir ürünüdür. Bu tepki sonucu, bugün adada de facto olarak iki devlet mevcuttur.

KKTC açısından bakıldığında, bugün daha çok kabul gören beyan edici teoriye göre tanınmamanın, devlet olmaya engel olmadığı ileri sürülebilir. 1960 Antlaşmalarına aykırı olduğu önde gelen KKTC, şu anda bir tek Türkiye tarafınca bir devlet olarak tanınmıştır. Devlet olabilmek için sahip olunması ihtiyaç duyulan kriterlere KKTC’nin sahip olduğunu belirten yazarlar vardır. Bu görüş çerçevesinde, KKTC’nin belirli bir nüfusunun olduğu, belirli bir ülke parçasına ve etkin bir hükümete sahip olduğu belirtilmekte, KKTC’nin bağımsız ve egemen olduğu savunulmaktadır.

Ancak KKTC’de etkin olan otoritenin kim olduğuna ilişkin olarak bir münakaşa mevcuttur. Günümüzde KKTC’deki polis gücünün Türkiye’deki ordunun denetiminde olması KKTC’nin bağımsız olduğuna ilişkin olarak soru işaretleri oluşturmakta, bu durum da uluslararası topluluğun KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak görülmemesine sebep olmaktadır. Kıbrıslı Türklerin ayrılması sonucu oluşan Cumhuriyet’in bağımsızlık mücadelesi esnasında Türkiye’den yardım aldığı savunulmaktadır. Türkiye’nin ekonomik ve askeri desteğinin KKTC’nin kurulmasının arkasından da devam ettiği belirtilmektedir. Bu konum da KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak kabul edilmemesini sağlayan bir diğer unsurdur.

Yukarıda değerlendirilen unsurlara bakıldığında KKTC’nin ciddi anlamda bağımsız bir devlet olup olmadığına ilişkin olarak uluslararası toplumda soru işaretleri oluştuğu görülmektedir. Bunun yanında, Türkiye’den gelen nüfusun KKTC’ye yerleştirilmiş olması da uluslararası topluluğun dikkatini çeken unsurlar arasındadır. Sadece Türkiye’den KKTC’ye gerçekleşen nüfus akımının mevsimlik işçilerden ve turistlerden ibaret olduğunu, bunun dışında Türkiye’den gelen bireylerden KKTC vatandaşlığını kazanmak isteyenlerin belirli koşulları yerine getirmelerinin aranacağı Rauf Raif Denktaş tarafında belirtilmiştir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarihindeki ve 541 sayılı kararı da KKTC’nin bağımsızlığının hukuka aykırı bulunduğunu belirtmektedir. Bu karar, devletlere bu oluşumu devlet olarak tanımama çağrısında bulunmaktadır. KKTC’nin duyurusunun 1960 Antlaşmalarına aykırı olduğu belirtilmiş, duyurunun geri alınması istenmiştir. Kararda Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılmalarının kınandığı görülmektedir. Sadece bu tutumu eleştiren bir görüşe göre, Kıbrıslı Türklerin bu girişimi Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılma olarak tanımlanmamalıdır; 1960 Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti etnik çatışmalar sonucunda bir ortaklaşa iş devleti olma özelliğini kaybetmiştir.

Kıbrıslı Türklerin ayrılmış olduğu devlet, 1960 Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu 11 Mayıs 1984 tarihindeki ve 550 sayılı kararda ayrılıkçı hareketler sonucu kurulan KKTC’nin tanınmaması gerektiği tekrarlamakta, bu ayrılıkçı oluşuma yardım edilmemesi çağrısı yapılmaktadır. Bu kararda KKTC’de yapılan anayasa referandumu, seçimler ve Türkiye ile KKTC içinde yapılan diplomatik temsilci değişimleri endişeyle karşılanmıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin KKTC’nin tanınmamasına yönelik kararları, önemli oranda kabul görmüştür. Ancak karşıt tutum belirleyen yazarlar Güvenlik Konseyi’nin bir yargı organı olmamasına rağmen, Kıbrıs’la ilgili kararlarına bir yargı organı kararı etkisi tanınmasını eleştirmektedir. Bu eleştirilere göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uluslararası barışın sağlanma çabasından öte olan bir yargısal karar tesiri tanınmamalıdır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kıbrıslı Türkler olarak kurulmuş olan devleti yasal olmayan ve geçersiz olarak nitelendirmiştir. Ancak bu nitelendirmeleri yapmak, bir yargı makamının görev alanına girmekte, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin etme hakkını kullanması bu kararlar sebebiyle engellenmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararları ile ilgili olarak değerlendirilmesi gereken bir diğer nokta bu kararlarda Kıbrıslı Türklerin KKTC’yi kurarken kendi kaderini atama etme hakkına dayandıkları iddialarının, bir zeminden yoksun bulunduğunun kabul edilmiş olmasıdır. Bunun yanında, uluslararası cemiyet adanın Kıbrıslı Rumlardan oluşan hükümeti, adanın tümünün hükümeti olarak kabul etmiştir. Britanya hükümetinin mevzuyla ilgili tutumu ise şöyle olmuştur: 1960 Anayasası halen yürürlüktedir, ancak bazı hükümleri uygulanamamaktadır. Britanya’ya göre, KKTC’yi tanımak hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olacak, bununla beraber Kıbrıs’taki bölünmüşlüğü garantileyecektir. Bu çerçevede, doktrinde Londra’da bulunan KKTC ofisinin diplomatik temsilci olarak kabul edilemeyeceği, KKTC’nin herhangi bir halde tanınmasının söz konusu olamayacağı ileri sürülmektedir.

Günümüzde Kıbrıs’taki Rumların adanın kuzeyini Türkiye’nin işgal etmiş olduğu bölge olarak nitelendirdiği görülmektedir. Bunun yanında, adanın tek meşru hükümeti olarak tanınan Kıbrıs Hükümeti, uluslararası topluma adanın kuzeyindeki liman ve hava alanlarının uluslararası camianın ulaşım ve ticaretine kapanmış olduğunu duyuru etmiştir. Bugün Kıbrıslı Rumlardan oluşan yönetim KKTC için sözde devlet nitelendirmesini yaparken, Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti bulunduğunu iddia eden ve Kıbrıslı Rumlardan oluşan yönetim için güney Kıbrıs Rum Yönetimi adını kullanmaktadır.

Toplumlararası görüşmelerde Kıbrıslı Rumların liderleri Kıbrıslı Türkler tarafından Kıbrıs Rum lideri olarak anılmakta, Kıbrıslı Türklerin liderleri ise karşı tarafça Kıbrıs Türk lideri şeklinde ifade edilmektedir. Görüldüğü üzere devlet başkanı benzer biçimde sıfatların kullanılması, birbirlerini yasal devlet olarak tanımama yarışında olan iki taraf için de söz konusu olmamaktadır. Fiilen bir devlet olarak nitelendirilen KKTC’nin ülke dışındaki bir gücün kuvvet kullanması yöntemi ile meydana geldiği yönündeki temel algı, onun devlet olarak tanınmaması sonucunu doğurmuştur. Bu görüşe göre Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmesi sonucunda KKTC doğmuştur, KKTC bu aşamada Stimson doktrini ile bağdaştırılmamaktadır. Bugün sadece Kıbrıslı Rumların temsil edildiği devlet kurumları hukuka uygun kabul edilmektedir. Uluslararası toplum Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin etme hakkına dayanarak kurdukları KKTC’yi bir devlet olarak tanımamaktadır. Kıbrıs’ta yaşanmış olan etnik çatışmalar sonucunda kendi kaderini belirleme hakkına dayanılarak ayrı bir devlet kurulduğu uluslararası toplum tarafınca geçerli bir neden olarak kabul edilmemiş, KKTC’nin tanınması sonucunu doğurmamıştır.

CENNET İNCE

KAYNAKÇA

1. Devletlerin Tanınması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Mustafa Erçakıca, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Haziran 2013, Gazimağusa KKTC 53 – 141

2. Uluslararası Hukukta Devletlerin Tanınması ( Tanınmamış Bölgeler), DSpace, Kocaeli Üniversitesi http://dspace.kocaeli.edu.tr:8080/xmlui/handle/11493/552

3. Uluslararası Hukukta Tanıma Kurumu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Örneği, Sercan Erdal, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü,

4. Uluslararası Politikada Devletlerin Tanınması: “Ayrılma” İle Ortaya Çıkan Devletlerde Tanınma Sorunu, Ayça Eminoğlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü, Sosyal Bilimler Dergisi, 5(9), 123-141, 2015

5. Uluslararası Hukukta Self Determination hakkı ve Türk Cumhuriyetleri, M. Akif Kütükçü, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü Dergisi, 259-276, 2004

6. Tanınma Sorunu Yaşayan Devletler Açısından Egemenlik ve Tanınma Olgusunun Kavramsal Analizi, Ali Onur Özçelik & Anzhela Pataraya, Alternatif Politika, 2019, 11(1), 1-31

7. Uluslararası Hukukta Devletleri Tanıma ve Tanıma Teorileri, Abdullah Kıran, 1-23, Haziran 2017

8. Uluslararası Hukukta Devletlerin Tanınmasının Hukuki Boyutu ve Tanınma ile ilgili Başlıca Normlar, Mesut Şöhret, 63-85, 2019

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s