Filmden bahsetmeden önce filmin senaryosunun doğuş sahnesine göz atmak bize filmin özetini sunabilir. Nadim Güç Bosna da yaşanan savaşın geride bıraktıklarına yönelik bir film tasarısıyla o topraklara bir saha çalışması gerçekleştiriyor. Araştırma esnasında rastladığı bir görüntü ile Mirza karakteri zaten gözümde canlanmış oluyor. Şehri yüksek bir binadan görüntüleyen videoda kendi öz topraklarında keskin nişancılarla köşe kapmaca oynayarak evlerine canları sağ bir şekilde ulaşmaya çalışan Bosna halkının vaziyeti resmediliyor. Bu kesit tüm hikayeyi içinde barındırabilir yeterliliktedir korkuyu, kederi, hayal kırıklığını…
Savaşı, zulmü konu alan filmler bir çok tiple anlatılabilir fakat Güç bizlere Mirza ve babasının dört duvar arasında geçen günleri ile çok farklı bir perspektif sunuyor. Bitmeyen savaşı, bitti ibaresiyle ruhu ve hissi zedelenmişlerde kapanmayan yaraları, kavgada taraf teşkil etmeyecek masumlara yapılan zulümlerin döktüğü buruk tohumlardan yetişenler ve onun döktüğü tohumlar ve ondan yetişenleri ve dahasını resmeden kısa ama bir o kadar da öz bir eser olmuştur.
Bir çok alanda ödüle layık görülmüş olan bu film, bu zavallı karakterim gözünden savaşın hayatın üstündeki kara gölgeyi gösterirken bir yandan da davetsiz gelen bir misafir ile gerek insan ruhunda gerekse şehirde savaştan sonra vuku bulan olguları iki farklı açıyla bizlere sunmuş oluyor. Olayın ön yüzünde Mirza’nın akıl ve ruhundan gözlerine inen başka bir hakikat perdesini görüyoruz. Hakikat demek yerinde olur çünkü o savaş ve ardında bıraktığı derin yaralar artık Mirza için kabuk bağlayamaz vaziyette, bu gerçek babasını iki yıl hapsedecek seviyededir.
Bosna-Hersek de yaşanan katliam üzerine çok kitaplar, filmler, oyunlar yazıldı. İnsanlardan neler götürdü insanlara neler getirdi ana fikirde hep bunlar verilmek istendi. Bunları yaşamak hürriyetine düşkün bir halk için hiç bir şekilde kolay bir mesele değil ve kim bilir bilmediğimiz bu hayatların ardından sürüklenen daha ne acılar var.
Ev sadece dört duvarı, mutfağı, banyosu, olan binai yapı değildir. İnsanın kendini ait ve güvende hissettiği her yer ona ev olabilir. Vatan halkın, atanın, bireyin evidir. O toprağa zeval gelmesi, boyunduruk altında yaşamak ağır bir travmadır yerinden yurdundan olmaktır. Kızgınlıktır, kırgınlıktır. En kötüsü de insanın gururunu bir yandan, aklının, kalbinin bir yandan çığlık çığlığa bağırıp durumu kabul edemezken elden bir şey gelmeyişin çaresizliğidir. Bu çaresizlik insanı aklından eder.
Filmin son sahnesinde biz seyircilerin her şeyi öğrendiği anda Mirza’nın gözlerimizin ta içine bakışı ve o bakışın film afişi görseli olması çok anlamlı. O an da Mirza’ nın hayatı boyunca mahkum olduğu korkuyu ıstırabı, bizim ise onun gözünden bir nebze olsun zulmü yaşayan insanlara duyabileceğimiz empatiyi görebiliriz.
Tüm bu yaşananlara rağmen umut hep var. Nadim Güç bu mesajı bizlere vermeyi es geçmemiştir. Mirza’nın babası Cemil’in dışarı çıkma isteğine karşı umutlu gözlerle “merak etme baba az kaldı..” ile başlayan cümlesinde bunu net bir şekilde görebiliriz. Son bulmuş olan savaşın tükenmeyen ve yıllar süren kabusun içerisinde yeşeren umut. Bu da insan fıtratından gelen hayatta kalma mücadelesi ve inancından kaynaklıdır.
Filmde dikkat çekmek istediğim bir başka nokta ise merhamet ve sevgidir. Savaşın beraberinde yaşanılan dram ağır bir imtihandır ve bu durum fizik ve metafizikte bir çok kayba sebep olur. Bu soykırım Mirzadan çok şey götürmüş olmasına, gerçek olmayan yaşantısına rağmen babasına karşı olan şefkati, sabrı ve sevgisi mütemadidir. Savaş zede olan babasına kendisini en iyi hissedeceği şartları sağlamak ve onun bulunduğu durumdan çekinmemesi için gösterdiği naif tavrı çok göz ardı edilemeyecek kadar güzel bir yere sahiptir.
Baba karakterine bakacak olursak; sonradan gelen misafirin “ Ben senin yanında büyüdüm, babam gibisin.” Cümlesinden anlaşılacağı üzere baba karakteri kaza evvelinde güçlü ve saygı görülen bir karakter profili çiziyor. Fakat savaş sonrası düştüğü durum onun için gurur kırıcı ve kabul edilmesi zor olmuştur. Sessizliği oğlunun yüzüne bakamayışı, o kızdığında ürkmesi hepsi bulunduğu durumun acizliğinin farkında olmasından kaynaklıdır. Nasıl bir insan büyüdüğünü hissettikçe halleri ona göre şekilleniyorsa, baba içinde yaşadığı durumun kötüye gitmesine karşı oluşan bir tavır olmuştur. Babanın yaşı büyüktür ve hayatta bir çok iyi veya kötü sürprizlerle karşılaşmıştır. Yaşın getirdiği bu tecrübeyle savaş her ne kadar onun içinde ağır olmuş olsa da Mirza kadar kötü etkilenmemiştir. Bu durum Mirza’nın toyluğundan hayattan gelecek herhangi bir sürprize olgunca, hikmet arayan gözlerle bakamadığı için ne ruhu ne de aklı bu durumu kaldırmamız olabilir.
Güç Bosna’da yaşanan insanlık suçunu çok başarılı bir şekilde ele almış. Savaş yaşanıp biten bir şey değil ardında dahalarını getiren bir olgu olarak önümüze sunmuş. 3 yıl süren ve binlerce insanın çocuğun ölümüne sebep olan bir savaş sadece dönemine rast gelen insanları etkileyen bir durum değildir ve bitmesiyle de her şeyin eski halini alması nerdeyse imkansızdırı bize sunmuştur. Mirza gibi hayatının geri kalanında savaşı bir çivi gibi aklının bir kenarlarında yaraları ile birlikte taşıyan binlerce insan oldu bu böyle olacaktır da.
Filmin Bosna da yerli oyuncular ve özellikle yerel dil ile çekilip sonra dünya dillerine çevrilmiş olmasında altı çizilmesi gereken bir durumdur. Yerel insanını bu kadar yaralayan bir hikayeyi küresel bir dilde anlatmaya çalışmak pek de samimi olmazdı.